BİR HAFTA SONU TATİLİ – ‘Datça Badem Çiçeği Festivali’

  • 3 Nisan 2020

Geride bıraktığımız hafta 10 Şubat 2019 Pazar günü açık, güneşli ama serin bir havada aile ve dostlarımızla

 

Datça Badem Çiçeği Festivali hafta sonu
Datça Badem Çiçeği Festivali hafta sonu

Datça’nın birkaç yıldır yapmakta olduğu ve üç gün sürmekte olan ‘Badem Çiçeği Festivali’ ne gittik. Önce Mesudiye üzerinden geçtik. Buradan her geçişimde Marmaris Ortaokulunda buradan ulaşım imkânsızlıklarıyla Marmaris’e Ortaokula devam eden Datça’lı arkadaşlarımın çektikleri sıkıntıları anımsar, Mesudiyeli okul arkadaşım Burhanettin Eralp’ i rahmetle anarım. Ortaokulu beraber bitirdik. Datça bölgesinden başka arkadaşların aileleri de Marmaris’te ev tutarak çocuklarını okutmaya gayret ederlerdi. Bu bölgeden gelen çocuklar çok akıllılardı. Marmaris’te lise olmadığı için hepimiz başka yerlere dağılmıştık. Sonunda ayrı mesleklere sahip olduk. Bunlardan arkadaşım Mesudiye’den Burhanettin Eralp Marmaris Ziraat Bankasına tayin olmuştu. Marmaris’e izinli geldiğimde görüşürdük. Emekli olduktan sonra yakalandığı amansız hastalıktan vefat ettiğini, köyü olan Mesudiye köyündeki mezarlığa gömülü olduğunu sonradan öğrendim. 1950’li yıllarda Datçalılar için ilkokuldan sonra okumak kolay değildi. Knidos Bölgesine turum olursa Mesudiye ve Palamutbükü yolundan geçer, her geçişte Burhanettin’in ruhuna bir Fatiha okur, Akdeniz’le Ege’nin birbirine kavuştuğu muhteşem deniz manzarasını izler geçerim. Palamutbükü’nde de zaman elverirse barbun tava yemeden geçmeyiz.  Boşuna söylenmemiş, “Datça’nın üç ‘B’ si vardır” diye Balık, Bal ve Badem. Datçalıları akıllı yapan bunlar olsa gerek. Yalnız akıl değil, oksijeni bol olduğu için insanları sağlıklı oluyor, uzun yaşıyorlar. Burada turist rehberi olarak turistlere de anlattığımız bir olaya yer vermek istiyorum. 1800’lü yıllarda bir İspanyol Gemisi Mısır’dan İtalya’ya pamuk içlisi de götürüyormuş. Seyir sırasında bunlardan bir kaçında ‘Lepra’ denilen ‘cüzam’ hastalığı görülmüş. Kaptan bu bir salgın olur, bunu İtalya’ya taşıyamam diyerek tüm gemideki işçileri Emecik Köyü kıyısına bırakıp gider. Bu işçiler burada hayatı idame ederler. Yapılaşırlar, sağlıklarına kavuşurlar, artık ‘Emecikli’ olurlar. Nedeni denizden avladıkları balık, arılardan Bal ve Ağaçlardan Badem yiyip, bol oksijenli havadan aldığı nefesle yaşamalarından…

Mesudiye’den Palamut Bükü’ne geldik. İlk etapta araba için park yeri bulmada zorluk çektik. Panayır görüntüsündeki kıyı bandındaki yol çok renkli görüntülerle ilgimizi çekti, beğenimizi kazandı. Hele etrafı camla kaplı bir salonda yerel çalgı ve defler eşliğinde yöre türküleri söylemekte, oynamakta olan köy kadınları yerel ve folklorik görüntüler sergilemekteydiler. Doğrusu bunu çok otantik ve folklorik bir katkı ve katılım olarak takdir ettik. Festivalin Palamutbükü bir kermes görünümündeki kesiminde ayakta tattığımız ürünler arasında yöreye has keçi boynuzları doğrusu çok lezzetliydi. Alıp eve de getirdik.

Palamutbükü’nden Hızırşah Köyü üzerinden 19. Yüzyılda yapılmış bir Rum- Ortodoks kilisesini ziyaret ettik. Kilise 1922 mübadelesinde terk edilmiş. Tıpkı soydaşlarımızın Yunanistan ve adalarda terk ettikleri evleri, camileri, çeşmeler ve birçok vakıf eserlerine olduğu gibi. Karşılıklılık esasına göre bu tür eserler ülkeler arasındaki iyi ilişkilere dayalı olmalı, iyileştirilmeli, onarılmalı, ziyaretlere açılıp siyasi, sosyal, turizm, barış ve dostluk ilişkileri daha da geliştirilmelidir. En son Rodos’ta gördüğümüz Murat Reis Camisi, Türbe ve mezarlığı çok kötü durumdaydı. Oysa önceki yıllardaki ziyaretimizde iyi durumda ve ziyaret edebiliyorduk. Şimdi ise tamamen kapatılmış ve çevresi çok kötü duruma getirilmişti. Sanki Adalardaki Türk izleri silinmekteydi. İstanköy (Kos) Adası başta olmak üzere 12 Adalardaki durum da aynı görünüyor. Bu konuda Kültür Bakanlığına bir yazı yazmış olsam da tatmin edici bir yanıt alabilmiş değilim.

Datça’ya geldik. Merkezde Limana yakın alanda Festival etkinliği düzenlenmişti. Müzik ve eğlence meydana kurulan bir sahneden icra edilirken ziyaretçiler eğleniyor, fotoğraf çekiyorlar ve kurulan stantlardan alışveriş yapıyorlardı. Onlar arasında Marmarisli arkadaş ve hemşerilerimize rastladık.

Son ziyareti önce Eski Datça’daki emekli Muhtar Orhan’ın kahvesine yaptık. Orhan Bey’le aile gurubumuzla fotoğraf çekildik. Orhan Beyin Şair Can Yücel ile bir anısını kendinden dinleyip kahve duvarındaki fotoğrafları arkamıza alarak fotoğraf çektirdik. Can Yücel sokağından girip evini dışarıdan ziyaret ederek Eski Datça’nın özel kesme taş yapılı evlerini, butik otel ve konaklama pansiyonlarını görerek günbatımı saatlerinde Marmaris’e dönüşe geçtik. Güzel bir gezi oldu. Kızım Şule Can Yücel’ın güzel bir şiirini okudu. Ben de yazarın 1963-65 yılları arasında Marmaris’te Turizm Tanıtım Müdürlüğü yaptığı yıllarda eşi Güler Hanıma ithaf ettiği ‘Akdeniz sana yakışıyor’ adlı şiirini okudum. Bu tür etkinliklerin alternatif turizm için canlılık sağladığını bir kez daha yakından görmüş olduk.  Yaklaşmakta olan bahar günlerinde Marmaris ve çevremizde yapılacak olan festivaller daha da çoğalacaktır. Özellikle çocuklar geziden çok memnun olduklarını belirterek bana da açıklamalarım için teşekkür ettiler. Yazımın sonunda unutup geçmeyeyim. Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü. Sevenler ve Sevilenlere Kutlu Olsun! Güzel günlerde hep birlikte sağlıklı ve mutlu olmak dileğim ve Saygılarımla…

Erol Uysal 14.02.2019

Bu içeriği paylaşın
Video Haber Aboneliği için
Youtube: Marmaris Life Youtube Kanalı
Instagram: @marmarislifedergisi
Facebook: marmarislife
Twitter: @lifeofmarmaris

Bir yanıt yazın

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır.
Kabul Et
Geri Çevir